26 Şubat 2009 Perşembe

Kimse MS'a ne kadar lisans bedeli ödediğini bilmiyor

Elektrik Mühendisliği Dergisi’nin 435. sayısı “Özel Mülk Yazılım, Özgür Yazılım ve Açık Kaynak Kod” başlıklı dosya konusu ile yayımlandığını Emre Erenoğlu'nun Pardus listesindeki mesajından öğrendim. Gerçekten çok güzel bir kaynak, şimdiye kadar ancak tahmin edilebilen kamunun lisans harcamalarına ne kadar kaynak ayırdığı konusunda (yine tahminlerden kurtarmasa da) orantı kurularak en azından ciddiye alınabilir rakamlara ulaşmak mümkün. Tahminlerden kurtaramıyor dedim çünkü yazıya kaynak teşkil eden ve TBMM'de verilen soru önergesinin cevabına göre sorulan 64 kurumdan 18’i maliyet bildirimi dahi yapamazken, 9 kurum ancak kısmi maliyet ortaya koyabilmiş. Maliyeti çıkaramamalarına gerekçe olarak da yazılımların donanım ile birlikte alınması ve lisans bedelinin ayrıştırılamaması gösteriliyor.

Bugün yeni satın aldığınız bir bilgisayardaki MS EULA sözleşmesini kabul etmeyip yazılımı iade etmek isteseniz bile ödediğiniz parayı geri alamıyorsunuz, MS ve satış ortakları kanunlardaki boşluklardan faydalanarak kullanıcıların özgürlüğünü kısıtlamış durumda.

24 Şubat 2009 Salı

Dışarıdakiler ve içeridekiler

Adamlar her şeyimi biliyor, evet bir gün google her şeyimi biliyor olacak. Bugün arama motorlarında ne aradığımı, kiminle ne konuda yazıştığımı, anında mesajlarımda hangi konuda ne düşündüğümü, sosyal ağlarda hangi konulara ilgi duyduğumu, kiminle nasıl bir ilişki içinde olduğumu vs. Yarın banka hesaplarımı, düzenli harcamalarımı, sosyal durumumu. Öbür gün neler olacak kim bilir;

Neo-İnternet denilecek bir ağ üzerinde kurulu büyük bir organizasyon, buna ister devlet denilsin ister başka bir şey, yeryüzündeki tüm sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamı fişleyecek bir yapı içinde, bu organizasyondan alınan kimliklerle yaşamaya başlayacak torunlarımız. Buzdolabımdaki ısıdan, güvenlik kameralarımın görüntülerine, aldığım ilaçlardan, seyrettiğim filmlere, yediğim yemeklere, her an nerede ne yapacağıma, belirlediğim takvimlerde nerede ne amaçla bulunacağıma dair herşeyi biliyor olacak adamlar. 7 Günümün 24 saatinin her dakikasında nerede ne yaptığımı biliyor olacaklar. Hiçbir yere kaçamayacak, hiçbir yerde saklanamayacağım, çırılçıplak yaşayıp öleceğim.

Tüm bu ağın dışında, dışarıda olan birisi için yaşam tekerleğin bulunduğu günlerden farklı olmayacak. Marketten alışveriş yapamayacak, okula gidemeyecek, hiçbir şey sahibi olamayacak, hiçbir sosyal faaliyette bulunamayacak, tam bir ilkel gibi yaşamak zorunda kalacak.

Dünya ikiye bölünecek, içeridekiler ve dışarıdakiler. İçeridekiler çoğunluğu oluşturacak ve büyük şehirlerde üstün ırk olarak gelişmiş teknoloji içinde yaşarken, dışarıdakiler küçük köylerde verimsiz topraklarda ilkel tarım ve hayvancılık ile zor koşullarda, hastalık ve vahşilik içinde aşağı ırk olarak yaşama savaşı verecek.

Bir an içime Nostradamus gibi bir korku düştü, klavyenin başından sonsuza kadar kalkmak istedim, bugünden hepimiz oturmuş el birliği ile bu yeni ağı kurmaya çalışmıyor muyuz? Bugün bile İnternet'ten sosyalleşen, para kazanan, yemek sipariş edip, alışveriş yapan, eğitim görüp, evlenen bir tür insan ile bilgisayara karşıdan bakan diğer bir tür insan arasındaki uçurum her gün büyüyor. İnternet klasik devlet mekanizmalarının altını oymaya ve zayıflatmaya çoktan başladı.


21 Şubat 2009 Cumartesi

Bir seminer hikayesi - 2

Seminerden önceki iki gün boyunca Antalya neredeyse güneş yüzü görmedi ve gece gündüz yağmur yağdı, meteoroloji raporunda da Cuma gününü soğuk ve yağmurlu gösteriyordu, Akın ile IRC'den görüştüğümüzde de Antalya'nın en soğuk günleri ve yağmur var demiştim, ama Cuma sabahı hava pırıl pırıldı :)

Seminer iş gününde olduğu için işyerinde sabahtan biraz koşturmaca yaşayıp ancak 11:00 gibi Üniversiteye gidebildim. Görkem ve Akın beyler kampüste Bilgisayar toplalağundaki arkadaşlar ile buluşmuşlar yemek yemek için dolaşırlarken karşılaştık, yakın bir yere oturup yemek yerken birden hava kapınap yağmur yağmaya başladı, masadaki cep telefonları, dizüstü bilgisayarlar ve güneşlenmek için şemsiyenin altına geçmeyen Görkem beyi yağmurdan korumak için herkes seferber oldu.

Seminer salonuna geçtiğimizde bizi Öğr.Gör.H.Serhan YAYLACI bey kaşıladı. Kendisi de bir Pardus kullanıcısıymış salondaki hazırlıklar konusunda çok yardımcı oldu. Akın hemen masada bulduğu bir vga kablosunu dizüstüne bağlayıp projeksiyonu açtı ama ne yaptıysa görüntü alamadı, tam Görkem bey bilgisayarı alıp 177, 188, xorg gibi kelimeler kullanmaya başladığı sırada aslında o kablonun projeksiyona bağlı olmadığını görevliden öğrendik :) Yani aslında bir sorun olduğuna inandığınız şey gerçekten bir sorun olmayabilir.

Seminer başladığında salonda 150 civarı bir kalabalık vardı ve çoğu öğretim üyelerinin (başta Serhan bey) getirdiği öğrencilerdi. İlk sunumda Akın gür sesiyle 100 kadar yerinde duramayan ve neler olup bittiğini anlamaya çalışan üniversite öğrencisine Pardus'u anlatmaya çalıştı, sunumu bitirdiğinde ringden alıp üzerine bir havlu attık, ikinci sunumu yapacak olan Kubilay daha şanslıydı çünkü öğrencilerin hemen hepsi DVD'leri de kapışarak gitti. Aslında en çok ona üzüldüm, Akın bile Pardus DVD'sinden almak istiyordu ama asıl vermek istediğimiz ve semineri sonuna kadar ilgiyle takip eden katılımcılara kalmadı.

Kubilay Özgürlükiçin.com'u anlattı, ilk semineri olduğu için Akın ile düet yaptılar, sonra da Fırat bey aslında çok önemli bir konu olan MEB'nın AKK İşletim sistemleri ve Pardus üzerine kurduğu yeni müfredat çalışmalarını anlattı. Özellikle bu sunumu düşünerek geçen hafta Antalya'daki liselere davetiye göndermiştim sonuçta birkaç liseden öğretmenler bu sayede seminere katıldıkları için bu sunum da amacına ulaşmış oldu diyebilirim. Zaten bazı okullarda Pardus ders olarak işleniyormuş ve öğrencilerden bayağı ilgi varmış, bir diğer sevindirici haber de şu;

Antalya'daki tüm sağlık ocaklarında Pardus kullanılıyormuş, bunu geçen yıl yaptığımız bir üye toplantısında Sağlık Müdürlüğünden gelen bir üyemiz söylemişti ama kurulu bilgisayar sayısını o zaman bilmiyorduk, yanlış duymadıysam 600 gibi bir rakam telaffuz edildi, hala 2007.3 kullanıyorlarmış, 2008'deki uzak masaüstü bağlantısı konusunda yaşadıkları bir sıkıntıyı aşamamışlar, Akın bunu geliştiricilere iletmek için not etti. Ancak 600 bilgisayarında Pardus kullanan bir resmi kurum acaba neden Pardus Ekibi veya bir çözüm ortağı ile daha resmi bir ilişki içine girmez onu hala merak ediyorum, bu kadar da özgür olmayın yahu :)

Seminer sonundaki soru cevap bölümünde katılımcı sayısı 20 kişiye kadar düştü, hava kararmıştı ve Görkem bey başta olmak üzere herkes acıkmıştı. Akın yine 3.raunt için ringe çıktı ama bu sefer Görkem bey ile düet yaptılar. Sorular genelde Windows, Virüsler-Pardus ve Pardus'un finansal durumu ile ilgiliydi. Gelen sorulardan konuya yabancı insanların özgür yazılımların gelişim yöntemini anlamalarının, gönüllülük ve kullanıcı katkısı gibi kavramların sonuçlarını ciddiye almalarının ne kadar zor olduğunu anladım.

Seminer bitiminde birkaç lise öğretmeni topluluğumuza üye olmak istediklerini söyleyerek ayrıldı. Ramazan evlerden gelen bilgisayarları toparlayıp götürürken, Görkem Bey muhtemelen kendisini birkaç saattir sabırsızlıkla bekleyen ailesine ve soğumakta olan yemeklere doğru hızlıca çıktı. Akın seminer salonundan çıkınca sabah bileti olduğu halde gece kalıp kalmamak konusunda kararsızlık yaşarken bileti nasıl akşama alabilirim diyerek THY temsilcileri ile uzun uzun görüştü ama kalmaya karar verdi.

Serhan bey ve bilgisayar topluluğu başkanı Namık bey araba ile Kubilay, Akın ve beni misafirhaneye bıraktı. Oradan yemek yemek için kampüs içinde canlı müzik yapmayan bir yer bakınırken sesi fazlaca açık bir sahnenin önünde otururken bulduk kendimizi :) Seminer sarhoşluğu herhalde böyle bir şey, masayı değiştirsek de birbirimizi duyamadığımızdan hızlıca atıştırıp sakin bir kafeye oturduk. Pardus ve özgürlükiçin konulu güzel bir sohbet sonunda tahminimce Akın'ın ses telleri artık paslı gitar teline benzemeye başladığından geç olmadan Akın'ı misafirhaneye bırakıp Kubilay ile ayrıldık.

Seminerde Serhan Bey video çekilmesini sağladı Görkem bey de birkaç kare çekti, bende çekmiştim ama elimdeki makine salon karanlığında oldukça yetersiz kalmış onun için görsel koyamadım, ama sanırım yakında videoyu özgürlükiçin'den izleyebileceğiz.

Inkscape ile yaptığım ilk çalışma

Daha önce Inkscape ile hiç çalışmadım ve öğrenmeye başlamak için birkaç saatimi ayırıp neler yapabileceğimi merak ettim, sonuç yukarıda. Daha önceden Corel Draw kulanmışlığım var, yani vektör grafikler ürettiğim için az çok neyin nasıl yapılacağını biliyordum ama bunu ilk defa kullandığınız bir program ile yapmak hiç kolay değil. Inkscape'i bu kadar hızlı öğrenebileceğimi bende beklemiyordum.

Buradan programın Türkçeleştirmesini yapan Emir Onuk, Serdar Soytetir ve Necmettin Begiter'e teşekkürler, ellerinize sağlık.

Ayrıca Gökmen burada çayı vektör çiz demişti, Gökmen, çay demli mi olsun açık mı? :D

19 Şubat 2009 Perşembe

Bir seminer hikayesi - 1

Her şey 4 ay kadar önce Görkem Çetin'in Antalya Linux Kullanıcıları posta listesine düşen mesajı ile alevlendi, küçük bir kullanıcı toplantısından kapsamlı bir seminere dönüşen fikrin meyveleri yarın toplanacak.

Bu süreçte en çok çalışan kişi olarak seminerin gerçekleşmesinde büyük emeği olan Ramazan UTKU'ya teşekkür etmeliyim. Akdeniz Üniversitesinde Bilgisayar topluluğunun yeniden kurulması, çıkan aksilikler ve çıkarılan zorlukları ile mücadele etmesi, seminerin neredeyse Üniversiteye rağmen gerçekleşmesini sağlaması takdire değer.

Aslında her şeyi anladım, öğrendiğime göre ileri bir tarihte gerçekleşecek bir Microsoft seminerinde şirket çay servisinden salonun süslenmesine kadar her şeyi kendisi hallederek Üniversiteye hiç iş bırakmadığı gibi pek çok artısı da olayacak, şu durumda bizim gibi bir iki gönüllünün düzenleyeceği bir seminer Üniversitenin başına iş ve masraf açmaktan başka bir şey değilmiş onu öğrendik. Sonuçta seminer hazırlıkları hiç birimizin hayal ettiği gibi geçmedi.

Her neyse, eksikleri görmezden gelirsek bizim için önemli olan konu seminere katılım. Antalya'daki Linux gönüllülerinin sayısının artması ve Pardus'un mümkün olan en fazla kişi ile tanıştırılması. Bu konuda birkaç gün öncesine kadar benim tahminim en fazla 50-80 kişi civarındaydı ama Ramazan ile son görüşmemizden sonra 100'ün üzerine çıkma ihtimali olduğunu öğrendim, sanırım bazı hocalar öğrencileri katılım için teşvik edecekmiş.

Katılımı nasıl arttırabilirim diye düşündükten sonra bende resmi bir ifade ile kaleme alınmış sade bir davetiye hazırlayıp dağıtma yolunu seçtim. Bunu resmi kurumların bilgi işlem servislerine ve Liselere postaladım ayrıca gelip geçerken bilgisayar firmalarına elden dağıttım. Ama şehir içinde afiş asacak yer bulamadığıma hala üzülüyorum. Bakalım Üniversite dışından ne kadar katılım olacak.

Şu anda son DVD'leri yakıyorum. Bunlar yarın seminere katılan Linux ve Pardus meraklılarına dağıtılacak, DVD'den Pardus kurulumu yapılabilecek, isteyen içindeki iso dosyalarından Pardus CD'leri yakabilecek, bu şanslı kişiler Pardus ve Linux ile ilgili yayınlanan Türkçe e-dergilerin tam arşivine sahip olurken Windows sisteminde kullanabilecekleri OpenOffice, Scribus, Gimpshop, Inkscape, Firefox, Thunderbird, Pidgin gibi AKK programların da son sürümlerini kurabilecekler. Dar zamanında DVD için şık bir html arayüz hazırlayan Ramazan ve e-dergileri toparlayan Yusuf İlter'e teşekkürler. Ancak kötü haber şu ki sadece 50 adet DVD'miz var :)

Bu iş bitince USB belleğe Pardus kuracağım, yarın katılımcılar USB'den Pardus kullanma deneyimi yaşayacak.

16 Şubat 2009 Pazartesi

Antalya Linux ve Özgür Yazılımlar Semineri


Özgürlük için Antalya'daki arkadaşlarınııza haber verin, üye olduğunuz sitelerde duyurun :) Seminerde Görkem ÇETİN, Akın ÖMEROĞLU, Fırat YÜCEL ve Kubilay KOCABALKAN sahnede olacak, Linux ve Pardus'u anlatacağız, "neden özgür yazılım?" diyecekler .

4 Şubat 2009 Çarşamba

KDE4'e Merhaba

Pardus ile KDE4 kullanmak için 4.2 sürümünü bekliyordum, tahmin ettiğim gibi geçen hafta sonu depoya girince yüklemek istedim ama 2008.2 sürümünün çıkış günü ertesine denk geldiğinden yoğunluktan olsa gerek bir süre depolara ulaşamadım. Sonraki gün tekrar denedim ve önce test deposuna bakıp paketleri görünce oradan yüklemek için test deposunu ekledim, meğerse 2008 deposunda da varmış, sonra ihtiyacım olmayan paketleri de kuracak bir yöntem olan tüm kde4 bileşenini (pisi it -c ...) kurmaya çalıştım, baktım ki uzun sürecek, kotayı da yiyor en temel paketleri kurayım dedim.

Kurulumdan hemen sonra bir paketi kurmayı (kdebase4-runtime) unuttuğum için (neden bağımlılık verilmemiş hala anlayamadım) hiçbir ikon görünmediği gibi ayarlarda ikonları ayarlayabileceğim bölüm de yoktu. Bir süre başka yerlerde çözüm ararken bayağı zaman kaybettim. İlgili paketi kurunca düzeldi. Sonra baktım herşey İngilizce ve dil seçeneklerinde Türkçe yok, meğerse dil paketine de bağımlılık verilmemiş onuda ayrıca indirince Türkçe seçebildim.

Sonuçta IRC kanalındaki yardımseverlerin de yol göstermesiyle kurulumu hallettim ve birkaç gündür kullanıyorum. Ancak KDE4 henüz dikensiz gül bahçesi değil.

Sonra giriş ekranını beğenmedim çünkü otomatik giriş yapmıyordu, hemen ayarlardan giriş ayarlarını değiştirdim ve yeniden başlattım. Ama masaüstü açılmadı konsolda kaldım. Hemen her kullanıcının yapması gereken şeyi yaparak /var/log/ altındaki log kayıtlarında bir ipucu aramaya başladım. /var/log/daemon.log dosyasında kdm ile ilgili mesajlardan yola çıkarak sorunu anladım, meğerse giriş yöneticisi ayarları kendi ayar dosyasını bozuyormuş :) Bunu halledip bugzillaya bildirdim. Bkz: http://bugs.pardus.org.tr/show_bug.cgi?id=9144

İki gündür de bir iki plasma çökmesi dışında önemli bir hata ile karşılaşmadım. Sadece masaüstü saati sürekli 00:00 gösteriyor ama henüz bunun üzerine düşmedim.

KDE4.2'yi KDE 3.5 ile karşılaştırırsam ilk göze çarpan olumsuz yönü yavaş olması. Özellikle açılış süresinde hissedilebilir bir yavaşlama var, bazen çalışma zamanında da yavaşlama hissettim ama sürekli olmadığı için çok göze batmıyor. İlk göze çarpan değişiklik ise masaüstü kullanımında. Masaüstünde tamamen şeffaf bir pencere içinde istediğiniz dizin içeriğini yerleştirebiliyorsunuz, panellerin ise yönetimi değişmiş, her panelin sağındaki salyangoz işareti :D ile açılan yönetim menüsünden panelleri ayarlamak daha kolaylaşmış. Tabii bir de masaüstü efektleri var, aslında kısa bir süre kullanıp kapattım zira bayağı ağırlaştırdı sistemi, hemen Compiz'i açtım. Sanki Compiz KDE4 ile daha hızlı çalışıyormuş gibi geldi bana, belki KDE efektlerinden sonra öyle hissetmiş olabilirim. (Celeron Dual Core 2.4 - 2GB RAM - Nvidia 7100 onboard GPU)

Sonuçta KDE4 güzel ve şık ama eski bilgisayarlarda nasıl bir performansı olacak merak ediyorum, ancak öyle görünüyor ki Pardus 2009 ile ciddi bir Xfce desteği olcak, bence artık kurulumda yüklenecek masaüstünü seçebilmemiz gerekiyor.