26 Aralık 2007 Çarşamba

I.Antalya Linux Kullanıcıları Toplantısı

Eylül 2007'de açtığımız Antalya Linux Kullanıcıları E-posta Grubu bugün 35 üyeye ulaşmış. Artık 2008 yılında çeşitli etkinlikler düzenlemeyi düşünen arkadaşlarla bir tanışma ve değerlendirme toplantısı yapmayı düşündük. Henüz sadece tarihi tespit ettik. Aşağıdaki bağlantıyı takip ederek diğer bilgileri öğrenebilirsiniz.

Antalya'daki tüm linux severleri bekliyoruz...

http://groups.google.com.tr/group/antalya_linux/web/etkinlikler

21 Aralık 2007 Cuma

Web Programlamanın Değişen Yüzü

Evet, internetin emekleme dönemi sayılabilecek 90'lı yıllar boyunca HTML iyi iş çıkardı, 2000'lerden sonra da java ve javascript ile web sayfaları iyice canlandı, ancak günümüzde artan multimedya ihtiyaçları kullanıcıların taleplerini değiştirirken rahatlayan bant genişlikleri de web programcılarının iştahını kabartıyor.

Adobe Flex tüm bu kullanıcı ve geliştirici ihtiyaçlarını çok iyi karşılayabilecek bir geliştirme ortamı sunuyor. İşte birkaç örnek;


Best4c ile on-line olarak diagram ve çizimler oluşturup her yerden ulaşabilmek için sitedeki veritabanına kaydedebiliyorsunuz ve bu çizimleri isterseniz internette paylaşıma açabiliyorsunuz. Tabi jpg olarak alıp uygulamalarınızda da kullanabilirsiniz.



Flex'e bir başka güzel örnek: http://www.anywhere.fm/player/
(Classical bölümü bayağı eğlenceli çok ilginç çalışmalar var mutlaka bakın)

İlginizi çektiyse daha bir sürü ilginç çalışma var : http://flex.org/showcase/


Microsoft Web 2.0 ile kendini avuta dursun Adobe Flex, Open Source Framework yapısıyla ve çıkardığı işlerle çoktan kendini ispatladı.

Flex SDK geliştirme araçlarını Windows ve Linux ortamında ücretsiz kullanabilirsiniz, ancak görsel tasarım yapmanızı sağlayan ve Eclipse üzerinde çalışan Flex Builder ücretli.

Peki Flex ile Web programlamayı kotardınız ancak platformdan bağımsız bir masaüstü uygulamasına ihtiyacınız oldu? Bu durumda Adobe Air sayesinde yine Flex kullanarak masaüstü uygulaması geliştirebilirsiniz.

18 Aralık 2007 Salı

Crysis'in Kopartan Bug'ları











Blogspot Beslemelerinde Etiketleri Kullanmak

Blogspot'dan sadece belli bir etikete ait yazıların beslemelerini almak için şöyle bağlantı verebilirsiniz;

blogadi.blogspot.com/feeds/posts/default/-/etiket

Farkında Olmadan Vista Satın Alanlar

Yeni aldıkları dizüstündeki Vista yerine XP yükletmek isteyen 2 arkadaşım Vista için para ödediklerini bilmiyormuş ben söyleyince önce inanamadılar, durumu anlatınca "ben sadece bilgisayarı aldım vista için para ödeyeceğim söylenmedi bilsem almazdım" diyerek sinir stres sahibi oldular....

Bilgisayar reklamlarında belirtimeyen bu durum tüketiciyi yanlış bilgilendirmek değil midir?

Bilgisayar ve İnternet Kültürü ve Ahlak Bilgisi

Okullarımızda bu dersi istiyorum, Talim Terbiye Kurulna duyurulur... :D

Alın size özet müfredat:

Bilgisayar;

  • Ölçü Birimeleri (MB, GB, Mbps vs.)
  • Temel PC donanımları
  • Temel Ağ ve İletişim donanımları
  • İşletim Sistemleri
  • Açık ve Kapalı Kaynak Felsefeleri
  • Resim Dosyaları ve yapısı (Çözünürlük, Renk derinliği, Sıkıştırma vs.)
  • Ses Dosyaları ve yapısı (Bitrate, khz, Sıkıştırma vs.)
  • Video Dosyaları ve yapısı (fps, çözünürlük, Sıkıştırma vs.)
  • Medya ortamları ve Türleri (Audio CD, Divx DVD, Flash Disk, Hafıza Kartı vs.vs.)


İnternet;
  • Arama Motorlarının Kullanımı
  • E-Posta Kullanımı ve ahlakı
  • Forum kullanımı ve ahlakı
  • Anında Mesaj programları
  • İnternette İçerik Tanıma vs.(Zararlı İçerik, Virüs, Spam vs.)
  • Kişisel Güvenlik Geliştirme bilgileri

17 Aralık 2007 Pazartesi

Disk Bölüm Tipleri (Primary, Extended, Logical Partitions)

Yeni bir işletim sistemi kurarken herhalde en büyük sorun disk bölümlerini ayarlamak olacaktır.

Genelde bu konuda yapılan en büyük yanlış sistem dosyaları ile veri dosyalarını aynı bölüme kurmak ola gelmiştir. Gerçi bunun en büyük sorumlusu bu konuda hiçbir seçenek sunmayan Windows Setup olsa da yine de kendisine bilgisayar teknisyeni diyen ama Win Setup'u çalıştırıp ekranda sağa sola tıklamaktan ziyade kendini geliştirememiş heyecanlı gençler bu yanlış kurulum kültürünün gelişmesine büyük katkı sağladılar. Bu yanlışın acısını en çok veri kayıpları yaşayan Windows mağdurları çekmiştir herhalde.

Her neyse sonuçta siz siz olun verilerinizi sistemin ve programların kurulu olduğu bölümlerde tutmayın. Bunun için ise diskinizi bölümlere ayırmak zorundasınız. Ancak disk bölümlerken çok kimsenin farkında olmadığı ama çok önemli olan bir ayrıntı hep gözden kaçar, disk bölüm tipleri.

Bir sabit diskin 1980'lerden kalma satndartlar ile belirlenmiş yapısına göre ilk sektöründe 512 byte uzunluğunda bir kayıt bulunur. Bu kayıt çalıştırılabilir bir kod ve sabit diskteki bölümlerin adresini tutan bir veriyi içerir. İşte bu alana kısaca MBR (Master Boot Record) adı verilmiş.

Sistemin anakartında bulunan BIOS'un yükleme prosedürü bu MBR kaydını okuyarak buradaki kodu çalıştırır. Bu kayıt da veri alanında belirtilmiş olan disk bölümlerinden hangisi "boot" olarak işaretlenmiş ise o bölümün belirtilen adresindeki açılış kaydını okuyarak çalıştırır.

Ancak bu MBR alanında en fazla 4 adet disk bölümünün adresi kayıt edilebiliyor. İşte bölüm tipleri meselesinin çıkış noktası da buradan kaynaklanıyor, eğer bu 4 bölüm sınırlaması olmasaydı bölüm tipleri diye bir derdimiz olmazdı herhalde.

4'den fazla bölüm açabilmek için bulunan çözüm ise oldukça pratik, kısaca bu MBR'da kayıtlı bölümlerden istediğizi sanki başka bir diskmiş gibi düşünerek içine birden fazla bölüm açabiliyorsunuz. Yani bölüm içinde bölüm açmış oluyorsunuz. Bu harika bir şey ama dezavantajı bu bölümleri içinde alt bölümler açmadan veri kaydetmek için kullanamıyorsunuz ve alt bölümlerin adresleri MBR'da kayıtlı olmuyor.

Adresi MBR'da kayıtlı olan bölümlere Birincil bölüm (Primary Partition), yine adresi MBR'da kayıtlı ancak içinde başka bölümler olan bölümlere Uzatılmış Bölüm (Extended Partition) ve adresi MBR'da bulunmayan ve uzatılmış bölüm içindeki bölümlere Mantıksal Bölüm (Logical Partition) deniyor.

Bu kadar laf kalabalığının sonucunda aslında şunu bilmeniz yeterli; İşletim sisteminizi kesinlikle Mantıksal bölümlere kurmayın, Birincil bölümlere kurun ancak verilerinizi Mantıksal bölümlerde tutabilirsiniz.

Sanırım aşağıdaki görüntü daha iyi anlatıyor, uzatılmış bölümün içindeki bölümlere dikkat edin.

Günlük Tazelenen CPU Benchmark Listesi

http://www.cpubenchmark.net/common_cpus.html

Çok kafa karıştırıcı bir konu allahtan çok param yok :D ama 6 ay içinde yıllanmış Celeron sistemimi değiştirmeyi düşünüyorum (her işimi gayet güzel görse de).

Sanırım en iyisi CPU+Anakart için ikinci el piyasasına bakmak.

Ayrıca AMD niye bu kadar sürünmüş merak ettim.

8 Aralık 2007 Cumartesi

Microsoft'un Dünya'yı ayağa kaldıran OOXML dayatması


Microsoft'un tekelci politikalarında uluslararası ISO standartlarını kullanmaya kalkması Dünya'yı ayağa kaldırdı.

Daha önceden tescillenmiş olan ve ücretsiz ofis programlarınca kullanılan "Open Document Format" ODF adlı açık bir ISO standardı olduğu halde teknik yetersizlikleri bulunan ve pek açık olmayan OOXML adını verdiği bir dosya standardını ekonomik ve nüfuz baskılarıyla bir Dünya standardı olarak kabul ettirmeye çalışıyor.

Bu konu herkesi ilgilendiriyor çünkü bu dosya standartları ofis programlarında kullanılıyor. Eğer tek bir standart olursa hangi ofis programını kullandığınızın bir önem olmadan dosyalarınızı özgürce paylaşabileceksiniz. Ancak Microsoft'un baskıları sonuca ulaşırsa bu özgürlüğünüz elinizden alınmış olacak ve dolarlar Microsoft'a akmaya devam edecek.

Ayrıca bu formatın ISO standardı olması patent ihlalleri açısından yazılım üreten firmaları bağımsız ve Microsoft'a rakip yazılım üreten firmalar yerine Microsoft'u mutlu etmeye çalışan firmalara dönüştürecek ve rekabetin olmadığı bir ortam doğrudan kullancıların cebine yansıyacak.

Son karar Şubat ayında Cenevre'de her ülkenin temsilcileri tarafından yapılacak bir oylamada verilecek ve Microsoft pek çok ülkede kendi çözüm ortaklarının temsilci seçilmesi için baskılarına hız verdi. Bu toplantıya katılacak kişiler en geç 11 Aralık 2007 Salı gününe kadar bildirilmek zorunda ve Türkiye henüz kararını vermedi ancak Portekiz ve İrlanda'nın ise Microsoft'a boyun eğdiği kesinleşti. http://www.noooxml.org/brm Adresinden katılımcıları görebilirsiniz.

Bu kararı Türkiye'de TSE verecek ve tabii Microsoft Türkiye boş durmuyor, karşısında ise bizler varız, yani kullanıcılar.

Microsoft'a karşı tüm Dünya'da büyük kampanyalar yürütülüyor ama Türkiye'de basın maalesef Microsoft'un gölgesinde olduğundan pek çok gazetecinin bile olan bitenden haberi yok.
Eğer Microsoft'un uluslararası sermayesini kullanarak Türkiye'ye boyun eğdirip Türkiye'yi Cenevre'de temsil etmesini istemiyorsanız yapabilecekleriniz şunlar;

Kararı verecek olan TSE'yi +90-312-416 62 64 nolu telefondan arayarak Türkiye'yi kimin temsil edeceğini, Microsoft'la bağlantısı olup olmayacağını ve ne zaman seçileceğini sorun ve çalışmalar hakkında bilgi alın.

Bu konuyu çevrenizle paylaşıp basın'da yer almasını ve kamuoyu yaratılmasını sağlayın.

Ayrıca http://www.noooxml.org/petition-tr adresine bir katılım yapabilirsiniz.

7 Aralık 2007 Cuma

Pardus Kurmak ama CD-ROM'suz!

Pardus kurmak için CD-ROM'a ihtiyacınız yok, sabit diskinizde 800MB bir bölüm açın ve kurun, nasıl mı? Hadi bakalım hayırlısı...

Angus Young


Efsane grubun kurucusu iki kardeşten biri olan Angus Young grubun diğer üyelerinin aksine sade bir müzik adamıdır: sigara kullanmaz, alkol almaz, sadece çay ve koka-kola...
Gene Simmons onun hakkında şöyle diyor: "AC/DC yi sahnede ilk defa 1976’da gördüm. Öfkeden deliye dönmüş gibi çırpınıp duran Angus’u seyrederken, kendi kendime şöyle dedim: Bu çocuk müziğine gerçekten inanan bir yıldız."

Adobe Flex Nedir?

Adobe Flex özetle bir kullanıcı arayüzü programlama aracı. Yapı olarak HTML ve Javascript ikilisine benzetilebilir ama derlediğimiz program .swf olarak çıkıyor, yani flash player ile çalışıyor. (Flash Player 9+ şart)

HTML yerine XML standardında taglar kullanıyor, bunun sayesinde Dreamweaver gibi görsel olarak sayfamızı hazırlayabiliyoruz tabi flash tabanlı olduğu için arayüz oldukça şık ve bir yığın hazır animasyon desteği var.

Javascript yerine geçebilecek ve yine Java-C sözdizimi standartlarına bağlı (yani hemen hemen aynı diyebileceğimiz) Actionscript 3.0 kullanılıyor. Java'da kulanılabiliyormuş ama hiç denemedim.

Veritabanı bağlantısı için eğer büyük bir şirketseniz ve kendi sunucunuz varsa sunucunuza Flex Data Services adında ek bir yazılım yükleyerek işinizi kolaylaştırabilirsiniz ama bizim gibiler için PHP-ASP-Java veya artık sunucuda ne kullanıyorsanız onunla bağlantı sağlayabilirsiniz.

Flex sayamadığım kadar hazır bileşenle (component) geliyor, bunların içinde basit butonlardan, tab browser'lara, accordion menülerden, Data Grid'lere kadar bilindik görsel bileşenlerin yanında belli kodları tekrarlayan Repeater, bir nevi layer gibi kullanılan viewstack gibi ilginç ve kullanışlı tag'lar da mevcut.

Bi flex arayüzünün nasıl bir şey olduğunu merak ediyorsanız ve standart birkaç bileşenin nasıl göründüğüne bakmak için tıklayın.

Adobe bu yıl içerisinde Apollo'yu çıkaracağını duyurdu, Apollo Flash Player'e benziyor ancak farklı olarak masaüstü uygulamaları için bir soyutlama katmanı. Apollo sayesinde HTML-Java-Flex-Flash gibi araçlarla oluşturduğunuz projeniz Mac-Linux-Windows ortamlarında masaüstü uygulaması olarak çalıştırılacak tabii RIA özelliklerini de kullanarak, yani Apollo ile Net ve Masaüstü ortamı için tek bir program yazmanız yeterli olacak.

Ama kötü haber şu; Flex Builder Linux'da henüz kullanılamıyor, ama Flex SDK Linux için ücretsiz olarak
indirilip kullanılabilir tabi.

Windows = Virüs Gerçek mi?

Yıllardan beri hem işyerinde hem evde Windows XP kullanıyorum ve kullandığım tek virüs koruma yazılımı AVG'nin ücretsiz sürümü. Bunu da sadece USB bellek veya e-posta'dan gelen dosyaları taramak için kullandım.

Sonuçta yıllardan beri bırakın virüs'den dolayı tekrar Windows yüklemeyi tek bir virüs tehlikesi bile atlatmadım. Ama çevremdeki hemen herkesin Windows'u virüsler yüzünden ya yeni kurulum yapılmış ya da yakında formatlanacak durumda.

Bu nasıl oluyor biri bana açıklasın lütfen, sisteminize virüs bulaştırmayı nasıl başarıyorsunuz? Demek ki virüsler öyle kendiliğinden gelip sisteme yerleşmiyor, onları dikkatsiz kullanıcılar sistemlerine bulaştırıyor.

Buradan çıkan sonuç şu;

Eğer dikkatli ve bilgili bir kullanıcıysanız virüs sorunu yaşamadan da Windows kullanabilirsiniz ve milyon dolarlık antivirüs sektörü dikkatsiz ve bilgisiz kullanıcıların korkularını kullanıp onları soyarak ayakta duruyor.

Chmod'un sihirli sayıları

Linux'daki meşhur chmod komutu dosya ve dizin izinlerini ayarlamaya yarıyor, bildiğiniz gibi Linux'da bir dosyanın erişim hakları dosyanın sahibi, kullanıcılar ve herkes olarak 3 grup için ayarlanabiliyor ve her bir grup için okuma, yazma ve çalıştırma yetkisi tanımlanabiliyor.

Bu durumda okuma yetkisine "r", yazma yetkisine "w", çalıştırma için de "x" kullanılırsa bu 3 grup için şöyle bir izin sırası çıkıyor; rwx-rwx-rwx, ilk izinler sahip, ikincisi kullanıcılar, üçüncü de herkes olarak okunursa bu örnekte her 3 gruba da tüm yetkiler verilmiş demek.

İşte chmod'un sihirli sayıları burada ortaya çıkıyor ve;

r=4
w=2
x=1

gibi bir tanımlama yapılarak örneğin bir gruba sadece okuma yetkisi verileceğinde 4, hem okuma hem yazma yetkisinde 4+2=6, tüm yetkiler için 4+2+1=7 sayıları kullanılabiliyor.

Bu durumda "chmod 777 linux.txt" komutunu kullandığımızda her 3 grup için tüm yetkileri vermiş oluyoruz, eğer kullanıcıların x işlemi yapmamasını ve diğer herkesin de sadece r işlemi yapabilmesini istersek 764 kullanmalıyız.

5 Aralık 2007 Çarşamba

Windows XP için Grub

Windows yine çöktü ve tekrar yüklediniz... O da ne Pardus açılmıyor!!
Panik yok, bunu Windows'da kolayca kurun ve Pardus'a kavuşun.

Linux'da kodların açık olmasının bana ne faydası var?

Doğrudan faydalanıyorsunuz. Evet, bu kodları programcılar anlıyor olsa da bu programları siz kullanıyorsunuz ve değiştirilmesini istediğiniz bir yeri olursa veya aklınıza güzel bir fikir gelirse bunu programcılara iletip değiştirme ve geliştirme yapmalarını isteyebiliyorsunuz.

Bu duruma yabancı ve pek alışık olmayabilirsiniz ama özgür dünyada programları aslında kullanıcılar geliştirir, işin teknik kısmını programcılar halleder o kadar. Programcıların bir artısı kendi bilgi birikimlerini ve tecrübelerini geliştirme konusunda açık kodlardan faydalanıyor olmalarıdır.


Buradaki Pardus Lunix İlk Sorulan Sorular belgesinden alıntıdır.

Linux nasıl ortaya çıkmış.

Linus Torvalds - 1991
Linus, Linux çekirdeğini kodlamaya başladığı 1991 yılında 22 yaşındaydı, ancak bunu yapmasına neden olan şey tam olarak çocukça bir meraktı. Bazı çocuklar oyuncakları öylece oynamak yerine içini açıp kurcalamaya meyillidir, Linus da bilgisayarlar konusunda böyle karaktere sahip bir çocuktu. Daha 12 yaşındayken Helsinki Üniversitesinde iktisat profesörü olan büyükbabasının hesaplamalar için kullandığı bilgisayarının başına geçip onun kağıt üzerine yazdığı program kodlarını bilgisayara geçirerek ona yardım ediyordu. Çünkü o dönemlerde bilgisayarlara işlem yaptırabilmek için hazır programlar neredeyse hiç yoktu ve kullanıcılar aynı zamanda programcı olmalıydı. Zamanla bu bilgisayarın kulanım kılavuzundaki örnek programları yazmaya başlayan Linus bir süre sonra kendi küçük programlarını da yazmaya başlamış. Büyükbabası ölünce de bu bilgisayar ona verilmiş. Linus, diğer çocuklar gibi çeşitli sportif oyunlar oynamak yerine uzun saatler ve günler boyunca kendisini bir bilgisayarla aynı odaya kapatıp program yazmaktan keyif duyan bir kişiliğe sahipmiş. Linus, ilerleyen yıllarda da bilgisayarlara olan bu çocukça merakını ve programlamaya olan ilgisini hiç kaybetmemiş ve kendi yazdığı küçük programlar her zaman hayatının en büyük eğlencesi olmuş.

1990 Yılında öğrencisi olduğu Helsinki Üniversitesi Unix işletim sistemi kullanmaya ve ders olarak C programlama dili ile birlikte okutmaya karar verir. Unix, tarihi 1960'lara kadar dayanan, akademik ve askeri alanlar ile kamu hizmetlerinde yaygın kullanılan, gücünü sadeliği, temizliği ve basitliğinden alan bir işletim sistemidir. Linus bu dersin kitabı olan ve Hollandalı profesor Andrew Tanenbaum'un işletim sistemleri ile ilgili yazdığı kitabı bir dönem önceden alıp okumaya başlamış. Kitap aynı zamanda Tanenbaum tarafından yazılmış Unix benzeri bir akademik çalışma sistemi olan Minix'i anlatmaktadır. Bu sayede Linus Unix'in gerisindeki felsefeyi ve bu işletim sisteminin neler yapabileceğini öğrenerek hayran olmuş. Ancak evindeki bilgisayar Minix çalıştıramadığından bir yıl boyunca para biriktirip Intel-386 işlemcili bir IBM PC almış. Tabii ki ilk yaptığı şey yeni bilgisayarına Minix kurarak bir taraftan i386 işlemcisini ve PC mimarisini anlamaya çalışmış bir taraftan da Minix sayesinde Unix'e olan merakını giderdiği bir döneme girmiş.

Minix son kullanıcıya hitap etmeyen akademik bir sistem olduğundan kullanıcının araştırıp öğrenmesini teşvik etmek amacıyla bilinçli olarak bazı noktalarda sakatlanmış veya eksik bırakılmış bir yapıya sahiptir. Üzerindeki bazı programlar da Linus'a hiç kullanışlı gelmemiş, bunlardan en önemlisi Üniversitedeki Unix sistemine bağlanmasını sağlayan uçbirim benzetme (Terminal Emulator) yazılımıydı. İşte bu programı beğenmeyen Linus'un kendi uçbirim benzetme programını yazmaya karar vermesiyle Linux'un tarihi başlamış oluyor. Ancak buradaki can alıcı nokta Linus'un sadece yeni bir uçbirim benzetme programı yazmaya başlaması değil bu programı Minix'den ayrı olarak doğrudan donanım kaynaklarını kullanarak yazmaya karar vermesidir. Bunu yapmasındaki amaç da yeni aldığı bilgisayarın nasıl çalıştığını anlamaktı.

Bir süre sonra Linus Üniversite bilgisayarına artık kendi uçbirim benzetme programı ile ulaşıyor olacaktı. İstediğini yapmıştı, yazdığı programın çalışması için bir işletim sistemine ihtiyacı yoktu, bilgisayarını Minix ile değil disketteki programından açtığında kolayca bağlantıyı sağlıyordu ancak bir eksik vardı. Bilgisayara kaydetmek istediği belgeler olduğunda bunu yapamıyordu. Bir yardımcı program ile bir işletim sistemi arasındaki ayrım noktasına işte bu anda geldi. Ancak yaptığının bir işletim sistemine yöneldiğini anlaması programını Minix dosya sistemini okuyup yazabilecek şekilde geliştirdikten sonra oldu. Artık o basit bir uçbirim benzetme yazılımı değildi, kendini aşmıştı ve Linus daha iyisini yapmanın çok eğlenceli olacağını düşünmeye başladı.

Linus sonunda Minix'in kötü ve eksik yönlerinden kurtulmak için radikal bir karar verdi ve kendi disk sürücüsü ve dosya sistemi olan bir sistem yazmaya girişti. Bu gerçekten korkutucu bir karardı çünkü yapmayı planladığı şey teknik açıdan çok ağırdı ve uzun aylar boyunca neredeyse insan üstü bir çalışma temposu gerektiriyordu. Sonuçta Linus 1991 yılının yaz aylarını (ki Finlandiya'da yılın en güzel, insanların güneşin sıcaklığını hissedebildiği bir dönemdir) evinde pencereye siyah bir perde çekilmiş olarak bilgisayar başında geçirdi. Gece ile gündüzün birbirine karıştığı, yemek-uyku-kodlama ile geçen aylar boyunca Linus karanlık odasında kendi deyimiyle çok tatmin olduğu çok eğlenceli bir dönem geçirdi.

1991'in Eylül ayı geldiğinde artık Linus'un "Freax" adını verdiği işletim sistemi çalışır haldeydi. Aslında yaptığı iş bir işletim sistemi için gerekli olan temel prensipleri ve kuralları kodlamaktı, henüz sistem üzerinde sadece kulanıcı girişi yapıp komut girmenizi sağlayan bir kabuk program ve bir C programlama dili derleyicisi çalışıyordu. Aslında C derleyicisi olması demek pek çok programın derlenip kullanılabilmesi anlamına geliyordu ancak sistem oldukça kararsızdı, bir süre sonra kendiliğinden çöküyordu. Bu nedenle Linus geliştirme için hala Minix'i kullanıyordu. Linus iyileştirme ve geliştirme önerileri almak için Freax'ı Üniversitenin bilgisayarı üzerinden internette yayınlamaya karar verdi. Bu konuda Üniversiteden kendisine yardım eden Ari Lemke Freax adını beğenmeyerek projenin diğer adı olan Linux'u kullandı ve proje Linux adıyla yayınlandı.

Birkaç ay içinde Linus'a bir çok düzeltme önerisi ve hata bildirimi gelmeye başladı. Bir süre bu düzeltmeleri yaptı ancak yazılımdan hata (bug) ayıklamak pek eğlenceli bir uğraş değildi ve Linus projeye ilgisini yitirmeye başlamıştı ki kendi yaptığı bir hata nedeniyle bilgisayarındaki Minix kurulu olan bölüm zarar gördü. Elinde tek çalışan sistem Linux kalmıştı ve bu noktada büyük bir radikal karar daha verdi ve Minix'i terar kurmak yerine tüm geliştirme işlemleri ile günlük işlerini Linux ile yapmaya başladı. Ayrıca Linux pek çok hekır tarafından denenmiş ve geliştirme önerileri de gelmeye başlamıştı. Artık 1992 yılının ilk aylarında Minix'te olmayan bazı özellikler de Linux'a eklenince o güne kadar Minix kullanan pek çok uzman artık özgürce değiştirip geliştirebilecekleri Linux kullanmaya başdı.

Bir yıl geçmeden Linux yüzlerce uzmanın katkısı ve sayısı tahmin edilemeyen kullanıcı kitlesiyle bir Üniversite öğrencisinin eğlencesi olmaktan çıkmıştı. Artık ticari Unix sistemlerin sularında gezinmeye başlamıştı ve tamamen özgürce dağıtılıp kopyalanabiliyordu. Birisinin çıkıp Linux kodlarını ticari bir üründe kullanıp kodlarını gizleme tehlikesine karşı Linus 0.12 sürümünü GPL (General Public Licence) lisansı ile dağıttı. Bu da oldukça radikal bir karardı çünkü bu sayede Linux kodlarını ticari olarak kullanmak isteyenler yaptıkları değişiklikleri ve geliştirmeleri herkesin göreceği şekilde açmak zorunda kalacaktı, bu da Linus'un tam olarak istediği şeydi. Çünkü özgür bir yazılımın gelişimi onunla ilgili kaynakların özgürce ulaşılabilir olmasıyla doğrudan bağlantılıydı. Bu kararla birlikte Linux (Linux çekirdeği) bugünlere kadar olan gelişim çizgisine oturmuş oluyordu.

Ayışığı Sonatı


L.W.Beethoven’in 1801 yılında 17 yaşındaki öğrencisi ve aşkı olan Giulietta Gucciardi’ye adadığı ve beni inanılmaz derecede etkileyen eseri, eserdeki basitlik ve sadeliğin bu derece etkileyici olması ilginç. Gitar ile yorumlayan Michael Lucarelli, genelde herkes piyano yorumlarını dinlemiştir ama ben gitar yorumunu daha çok beğeniyorum.

Flex FileReferance Bileşeni ile Upload ioError #2038 Çözümü

Adobe Flex ile yazdığım Sunucuya dosya gönderme uygulamasında karşılaştığım ilginç bir sorun vardı. Dosya sunucuya gönderiliyor ama dosyayı alması için yazdığım PHP scripti çağırılırken sunucu HTTP 406 hatası veriyor, bu da Flexr’in (FileReferance nesnesi ioError olayı ile) #2038 hatası vermesine neden oluyordu.

Uzun süre araştırınca sorunun Apache sunucunun bir güvenlik özelliğinden kaynaklandığını buldum. Bu özellik yapılan istekleri, iseği yapan kaynağa uygun olup olmadığını araştırıyor, php scriptini swf dosyasının istemesini de hata olarak değerlendiriyor.

Her neyse çözüm şu;
Web sitesinin kök dizinindeki .htaccess dosyasını açıp içine şunları yazmak yeterli oluyor;

SECFILTERENGINE OFF
SECFILTERSCANPOST OFF

Q, F ve Q Türkçe Klavyeler Hakkındaki Gerçekler

Q KLAVYENİN ORTAYA ÇIKIŞI

• Q Klavye pek çok kimsenin sandığı gibi modern klavye standardı değil tüm dünyadaki bilim çevrelerinin kabul ettiği gibi tam bir mühendislik rezaletidir.
• Ve şöyle ortaya çıkmıştır;
• Yazı makinesinin mucidi olan Christopher Latham Sholes, 1867′de icat ettiği yazı makinesinin mekanik harf kollarından herhangi ikisi aynı anda kağıda doğru havalandığında sıkışmaya neden olduklarını farkeder.
• Sholes bu problemin çözümü için, kullanıcının yazım hızını yavaşlatmak üzere harflerin yerlerini alabildiğine karıştırarak en çok kullanılan harfleri elin en zor ulaşabileceği yerlere yerleştirmeyi uygun görür ve Q klavye adını verdiğimiz harf dizilimi ortaya çıkar.
• Bir söylentiye göre de;
• İlk üretilen yazı makinesinin adı “Sholes & Glidden Type Writer” olarak geçer. Buradaki “Type Writer” kelimelerini oluşturan harflerin tamamı Q klavyenin en üst sırasında yer almaktadır.
• Böylece satıcılar, bir kağıda kolayca “Type Writer” yazarak ürünlerinin yeteneğini karşılarındakine gösterme şansı bulmaktadırlar.

ALTERNATİF ARAYIŞLAR

• Washington State Üniversitesinden Prof. Dr. August Dvorak, 1932 yılında İngilizce’de çok kullanılan harflerin klavyenin en kolay ulaşılabilir yeri olan orta sırasına toplandığı bir klavye dizilimi önerir.
• Dvorak’ın araştırmalarına göre, sekreterlerin parmakları gündelik yazı işleri sırasında Q klavyede 16 mil yol alırken Dvorak klavyesinde sadece 1 mil yol almaktadır.
• Ancak daktilo ustalarının Q klavyeye olan mevcut alışkanlıkları ve piyasanın Q klavye tarafından çoktan istila edilmiş olması nedeniyle ve 40 milyon daktilonun değiştirilme maliyeti ortaya çıkınca Dvorak’ın klavyesi yayılamaz ve kaybolup gider.

SONUÇ
• Yani Q klavye 1873′te mühendisliğe aykırılık abidesi olarak tasarımlanmıştı.
• Daktiloların hızlı yazma nedeniyle sık sık bozulmasına çare olarak geliştirilmişti.
• Daktilo kullananları olabildiğince ağır yazmaya zorlamak için olmadık hilelere başvurulmuş, en çok kullanılan harfler klavyenin her sırasına dağıtılmış, (sağ elini kullanan insanları zayıf ellerini kullanmak zorunda bırakacak şekilde) harfler solda toplanmıştı.

F KLAVYENİN ORTAYA ÇIKIŞI
• F klavyenin babası İhsan Yener 1946′dan itibaren Türk dilinin özelliklerine uygun, standart bir klavye geliştirilmesi için resmi makamlara yazılar yazar ve,
• ‘Bilimsel bir klavye yapın, sizin yaptığınızı kabul edelim’ cevabı alır.
• Bunun üzerine yabancı uzmanların da bulunduğu bir komisyon kurulur.
• Türkçe’de kullanılmakta olan tüm kelimelerin istatistiği TDK’nın kılavuzundan yararlanarak çıkarılır ve 29.934 kelime içinde hangi harften kaçar adet bulunduğunu tespit ettikten sonra, parmakların fiziksel güçleri ve hareket özelliklerini de esas alarak harfler yerleştirilir.
• Yaklaşık 30.000 Türkçe sözün ölçü alındığı bir değerlendirmede a harfi 26.323, e harfi 16.308, k harfi 13.542, i harfi 13.384, m harfi 11.263, l harfi 10.496, t harfi 9.669, r harfi 8.698 kez geçmekteydi.
• Bunlar Türkçe’de en çok kullanılan harflerdir. Bu oran göz önünde bulundurularak söz konusu harfler, F klavyede en uygun yerlere yerleştirilmişti.
• Ellerin kullanım yüzdesi de hesaplanarak yapılan klavyede sol el yaklaşık yüzde 49, sağ el de yüzde 51 oranında kullanılacak şekilde harfler yerleştirilir.
• Türkçe’nin fonetik özelliğine uygunluk açısından sesli harfler sol elde toplanır.
• 20 Ekim 1955′te standart Türkçe klavye olarak kabul edildi.
• Türkiye’de o zaman 40 bin kadar yazı makinesi vardı.
• Bu 40 bin yazı makinesi olduğu gibi bırakılır. Amaç Gazi’nin yaptığı gibi geleceği kurtarmaktır.
• Gümrük kanunlarına ‘bundan sonraki ithalat standart Türk klavyesine uygun olacak’ diye bir madde konur.“
• 1974 yılında Türk Standartları Enstitüsü tarafından da F klavye zorunlu standart olarak kabul edildi.

F KLAVYENİN BAŞARISI
• 1955′ten itibaren uluslararası daktilografi ve steno yarışmaları başladı.
• Yarışmacılarımız bu şampiyonalarda 28 defa dünya birincisi oldular.
• Bu birinciliklerin 14′ünde dünya rekoru kırıldı.
• Hatta Fransızlar ‘Türkler yarışma için özel olarak tertip edilmiş bir klavye kullanıyorlar’ diye itiraz ettiler.
• 6 saat süren tartışmalardan sonra, Fransızlar’a siz de yapın o halde özel bir klavye’ denilmiştir.
• 2003 Dünya Bilgisayar ve Stenografi Şampiyonası’na “F klavye” ile katılan Türk yarışmacıları takım halinde dünya 2’ncisi olmuşlardır.

PEKİ YA “Q TÜRKÇE” KLAVYE
• Tüm dünyada bilgisayarın evlere girmeye başlamasıyla Türkiye’de büyük oranda bilgisayar ithal etmeye başladı.
• Ancak ithal edilen Q klavyeler ya Türkiye’de F klavye düzenine göre tekrar birleştirildi, ya da fabrikadan F klavye standardına göre istendi.
• Özellikle ikinci yöntem kullanıcıya yüklü bir maliyet demekti. Çünkü fabrikalar dünyadaki tüketime oranla az sayıdaki F klavye talebini özel üretim olarak fiyatlandırıyorlardı.
• 1990’lı yıllarda yaygınlaşan Dizüstü bilgisayarların klavyelerini F standardına dönüştürme maliyeti ise kullanıcıları caydıracak düzeyde fazlaydı.
• İşte “Q Türkçe” denilen uyduruk klavye düzeninin ortaya çıkmasına İthalatçı firmaların F klavyeye olan duyarsızlığına kullanıcıların bilinçsizliğinin eklenmesi neden oldu.
• Böylece hem fabrikalar farklı üretim yapmaktan kurtulmuş hem de Türk kullanıcıları avlanmış oldular.

F’mi, Q’mu KARŞILAŞTIRMA
• Türkçe’de en çok kullanılan harfler olan a, e, k, i, m, l, t ve r harfleri F klavyede en uygun yerlere yerleştirilmişti.
• Q klavyede ise en çok kullanılan harfler tabir caizse klavyenin en ücra köşelerine dağıtılmış durumdadır.
• Buna karşılık, örneğin Türkçe’de 30.000 sözde sadece 125 defa geçen ve en az kullanılan harf olan j harfi, Q klavyede en uygun yere konulmuştur.
• F klavyede bu harfin yerinde Türkçe’de en fazla kullanılan ünsüz olan k harfi bulunmaktadır
• Türkçe’de genel olarak sessiz harfler ve sesli harfler sözcük içinde hemen hemen eşit sayıda bulunduğu için, klavye bu harfleri her iki ele de eşit miktarda dağıtır.
• Bu iş bölümü sayesinde yorulmak nedir bilmeden saatlerce tıkır tıkır yazı yazılabilir.
• F klavyeyi 10 parmak yazan bir Türk’le, Q klavyeyi 10 parmak yazan Amerikalılara aynı İngilizce metin veriliyor.
• Amerikalılar dakikada 32–35 kelime; Türk 72 kelime yazıyor!
• HP Türkiye Genel Müdürü Şahin Tulga, SAP Teknoloji Günleri 2003′te Amerika’da aldığı eğitim sürecinden bahsederek düşünme eyleminin daima anadilde yapıldığını, bunun yaratıcılık ve özgüveni tetikleyeceğini, Türkçe için özel olarak geliştirilmiş F klavyenin de bu ana çıkış noktası nedeniyle özellikle kullanılması gerektiğini savunmuştur.

SONUÇ
• Verimlilik açısından bir İngiliz için Q klavye ne kadar kötüyse bir Türk için Q Türkçe klavye ondan daha da beterdir.
• Ve zamanında tüm dünyada gıpta ile bakılan F klavye, uluslararası başarısına rağmen, halkımızın bilinçlendirilmemesi nedeniyle bugün gençler arasında çağdışı bir klavye standardı olarak biliniyor.
• Türk dilinin özelliklerine göre on parmakla-bakmadan klâvye kullanma yöntemi için çok verimli bir Standart Türk Klâvyesi 1955 yılından beri resmen varolduğu halde,
• İngilizce dahil hiçbir dil için uygun olmayan ve 130 yıl önce on parmak yönteminin bilinmediği bir dönemde belirlenen ve Türkçe’deki binlerce sözcüğün yazılmasını zorlaştıran Q klâvyeyi modern bir klavye standardı zanneden,
• Ve bu uyduruk klavyeye eklenen, Türkçe’ye has 7 harfin, en kullanışsız yerlere bilinçsizce yerleştirilmesiyle oluşturulmuş klâvyeyi de Q Türkçe standardı olarak kabullenen kullanıcıların bu hususta bilinçsiz oluşları,
• Türkçe yazım konusunda verimliliği en az 10/1 oranında düşürmektedir.

ÇÖZÜM VAR MI?
• Şu anda tüm dünyada milyonlarca bilgisayar kullanıcısı Q klavye kullanıyor.
• İngilizce konuşan ülkelerde dahi verimliliği büyük oranda düşürdüğü kesin olarak kanıtlanmış olan ve bilim çevrelerinde eleştirilen Q klavye standardını değiştirmek maalesef imkansız görünüyor.
• Bu kadar yaygınlık kazanmış bir Dünya standardını değiştirmek hiçbir firmanın ve uluslararası kuruluşun göze alamayacağı bir maliyete ve piyasa pazar payı riskine denk düşüyor.
• Üstelik artık klavye kullanımı yakın zamanda tarihe karışacak gibi görünüyor.

GELECEK
• Artık 21.Yüzyılın iletişim sistemi ses tanıma ve el yazısı tanıma teknolojisi üzerine geliştiriliyor.
• Microsoft’un önümüzdeki yıllarda piyasaya çıkacak işletim sistemlerinde bu teknolojileri etkin şekilde kullanmaya başlayacağı biliniyor.
• Yani klavye savaşları artık her geçen gün anlamını yitiriyor.
• Klavye öyle hemen ortadan kalkmayacak, belki dinazor olarak tabir edilen 1,44MB disket sürücüler gibi uzun yıllar masaüstümüzde yerini koruyacak.
• Ama artık F klavye konusundaki başarısızlıktan ders alarak yeni teknolojiler için yatırım yapmak gerekiyor.

NE YAPMALIYIZ
• Bu teknolojiler henüz yaygın kullanıma sahip olmasada teknoloji şirketlerinin uzun zamandır en çok ARGE yatırımı yaptıkları konular olduğu biliniyor.
• Ve artık önümüzdeki 5 yıl içerisinde bilgisayarlarımızı sesli komutlarla idare edebileceğiz ve mektuplarımızı dijital kağıtlara el yazısı ile yazmaya başlayacağız.
• Dünyanın dijital bir küreye dönüşmeye başladığı 21.yüzyılda en başta TDK olmak üzere Türkiye’deki üniversiteler ve TÜBİTAK gibi kuruluşlar hiç vakit kaybetmeden başta ses tanıma ve el yazısı tanıma gibi teknolojilere Türkçe’nin de entegre edilmesi için yatırım ve çalışmalara başlamalı Türkçe’yi yurt dışındaki geliştirme labaratuvarlarının eline bırakmamalıdır.
• Microsoft Türkiye gibi önemli uluslararası bağlantıları olan kuruluşlar ve ithalatçı firmalar yeni teknoloji yazılım ve donanımlarda Türkçe’nin nasıl destekleneceği ile ilgili ortak bir çalışma grubu oluşturarak öneriden ziyade geliştirme aşamasında aktif rol oynayarak teknoloji ve insan gücü desteği sunmalıdır.
• Bizler de;
• Artık çok geç olsa da F klavyeye çağdışı bir nesneymiş gibi bakmaktan kurtulup, gurur duyulacak bir başarı olduğunu bilmekle işe başlayabiliriz.
• Ve;
• Bir 10 yıl sonra evimize aldığımız bilgisayarla iletişim kurmak için İngilizce kullanmaya mecbur kalmamak için,
• Şimdiki çocuklarımızın Türkçe’nin yok sayıldığı bir teknoloji ile yetişmesine göz yummamak için,
• Kısaca bilgisayar dediğimiz akıllı veri işleme sistemlerinin artık otomobilden beyaz eşyaya her alanda yoğun olarak kullanılacağı yakın gelecekte,
• Yeni tanışacağımız teknolojilerde ve kullandığımız tüm programlarda Türkçe desteği konusunda ısrarlı ve yön verici tavır takınmalıyız.