21 Ekim 2012 Pazar

Silikon Vadisinde Bilgisayarsız Eğitim

İlköğretimde bilgisayar kullanımının fayda ve zararları  Türkiye'nin aksine gelişmiş ülkelerde epey zamandır tartışılıyor ve tecrübe ediliyor. Geçen yıl The New York Times internet sitesinde yayınlanan bir yazıdan, teknoloji şirketlerinin bazı üst düzey çalışanlarının çocuklarını bilgisayarsız eğitim yapan bir okula gönderdiklerini okumuştum.

Sonraki aylarda bu yazının bir çevirisini yapmanın iyi olacağını düşündüm, çünkü zavallı ulusal basınımızda Fatih projesini bu açıdan tartışan bir yazı, Dünya'daki tecrübeleri araştıran bir inceleme göremedim. Yazının üzerinden 1 yıl geçmiş olsa da konu tazeliğini koruyor.

Yeterliyseniz yazının orjinalini okumanız daha iyi olur zira benim çevirim çok iyi değil, zaten kendime güvenemediğim için sevgili Anıl Özbek ve Zeki Bildirici'den bir göz atıp düzeltme yapmalarını rica etmiştim, beni kırmadıkları için teşekkür ederim.




eBay teknoloji şefi, çocuklarını Los Altos Kaliforniya’daki dokuz derslikli bir okula gönderiyor.  Google, Apple, Yahoo ve Hewlett-Packard gibi Silikon Vadisi devlerinin diğer çalışanlarının yaptığı gibi.

 Fakat okulun başlıca eğitim araçları için yüksek teknoloji oldukları hariç her şey söylenebilir: kağıt, kalem, örgü şişleri ve bazen de çamur. Bir bilgisayar dahi bulunmuyor. Tek bir ekran bile yok. Sınıfta bilgisayarlara izin verilmiyor ve hatta okul yönetimi öğrencilerin evlerinde bilgisayar kullanmalarına da sıcak bakmıyor.

Ülke çapındaki okullar, sınıfları bilgisayarlarla donatmak için acele etmişti ve pek çok politikacı aksini yapmanın aptalca olacağını söylemişti. Fakat teknoloji ekonomisinin merkezinde karşıt bir görüş var, buradaki bazı ebeveyn ve eğitimcilerin mesajı şu: bilgisayarlar ve ilköğretim okulları bir arada olamaz.

Ülkedeki 160 civarındaki Waldorf okulundan biri olan Peninsula Waldorf Okulu fiziksel aktivite ve yaratıcı deneyimlerle öğrenmeye odaklanmış bir eğitim felsefesi taraftarı. Bu yaklaşımı destekleyenler bilgisayarların yaratıcı düşünceyi, hareketliliği, insan ilişkilerini ve dikkat sürekliliğini engellediğini söylüyor.

Waldorf metodu yaklaşık yüz yıllık, fakat günümüzde bu metodun bilişimciler arasında kuvvetle benimsenmesi bilgisayarların eğitimdeki rolü hakkındaki yoğun bir tartışmayı belirgin bir şekilde ortaya koyuyor.

Elli yaşındaki Alan Eagle “İlköğretimde teknoloji desteğine ihtiyacımız olduğu düşüncesini temelden reddediyorum” diyor, kızı Andie Waldorf ilkokulundaki 196 çocuktan biri ve on üç yaşındaki oğlu William ise yakınlardaki bir orta okulda okuyor. “IPad üzerindeki bir uygulamanın çocuklarıma daha iyi okumayı ve aritmetik yapmayı öğreteceği fikri gülünç” diye ekliyor.

Bay Eagle teknolojiden biraz anlıyor. Dartmouth’dan bilgisayar bilimleri derecesi sahibi ve Google’da iletişim yöneticisi olarak çalışıyor, başkan Eric E. Schmidt’in konuşmalarını yazmış. IPad ve akılı telefon kullanıyor. Ama beşinci sınıftaki kızı için “Google’ın nasıl kullanıldığını bilmez” diyor, sekizinci sınıfa başlayan ve okulunun küçük aletleri sınırlı olarak kullanmasını onayladığı oğlu ise daha yeni öğrenmiş.

Buradaki öğrencilerin dörtte üçü yüksek teknolojiyle güçlü bağları olan ebeveynlere sahip. Diğer ebeveynler gibi Bay Eagle de bunda bir çelişki görmüyor. Teknolojinin bir zamanı ve yeri vardır diyor ve ekliyor “Eğer Miramax’ta çalışsaydım ve güzel, iddialı R dereceli filmler yapsaydım, çocuklarımın bunları 17 yaşına kadar görmesini istemezdim”.

Bölgedeki diğer okullar ağ bağlantılı sınıflarla övünürken Waldorf okulu basit, eski tarz görünümü benimsiyor, renkli tebeşirli kara tahtalar, ansiklopedi dolu kitaplıklar, defterlerle dolu ahşap masalar ve iki numara kurşun kalemler.

Geçtiğimiz Salı Andie Eagle ve beşinci sınıf arkadaşları iplik toplarının etrafındaki çapraz ahşap iğnelerle desenli kumaş yaparak örgü becerilerini tazelediler. Okul bunun problem çözme, desen oluşturma, matematik ve koordinasyon becerilerini geliştiren bir uygulama olduğunu söylüyor. Uzun dönemli hedef bir çorap yapmak.

Başka bir sınıfta bir öğretmen, yıldırım taklidi yaptırarak üçüncü sınıflara çarpmayı öğretiyor. Çocuklara bir matematik sorusu soruyor -dört kere beş- ve çocuklar hep bir ağızdan “yirmi” diye bağırarak kara tahtada yazılı numaralara parmaklarıyla işaret ediyorlar. Bir sınıf dolusu hesap makinesi.

İkinci sınıftaki öğrenciler bir çember içerisinde ayaktayken öğretmenin söylediği bir metni tekrar ederek dilbilgisini geliştiriyor, aynı anda çanta yakalama oyunu oynuyorlar. Bu beden ve beyin koordinasyonunu geliştirmeyi hedefleyen bir alıştırma. Diğer sınıflarda olduğu gibi burada da gün, tanrı hakkında bir şiir yazma veya ezberden okumayla başlayabiliyor, şiir mezhep farkı gözetmeyen ilahi vurguyu yansıtıyor.

Eski bir bilgisayar mühendisi olan Andie’nin öğretmeni Cathy Waheed eğitimi çekici ve elle tutulur şeylerle yapmayı deniyor. Geçen yıl kesirleri elma, kek ve börek gibi yiyecekleri ikiye, dörde ve onaltı parçaya kestirerek öğretti.

“Üç haftayı kesirler sayesinde yiyerek geçirdik, herkesin yiyebileceği kadar kesilmiş kek parçaları yaptığımızda bunun ne kadar konsantre edici olduğunu düşünebiliyor musunuz?” diyor Cathy. 

Bazı eğitim uzmanları sınıfları bilgisayarlarla donatmanın yersiz olduğunu söylüyor, çünkü çalışmalar bunun daha iyi test sonuçları veya ölçülebilir kazançlar sağladığını açıkça göstermiyor.

Peki kekleri keserek ve örgü örerek verilen eğitim daha mı iyi? Waldorf’un savunucuları kısmen bu karşılaştırmaya katılmıyor çünkü bir özel okul olarak ilk öğretimde standart testleri kullanmıyorlar ve en baştan ilk öğretim öğrencilerinin bu gibi testlerde iyi derece alamayacaklarını kabul ediyorlar, bunun nedeninin de standart matematik ve okuma müfredatını takip etmemeleri olduğunu söylüyorlar.

Kuzey Amerika’daki Waldorf birliğine bağlı okullarının etkinliğine dair kanıtları araştırınca görünüyor ki 1994-2004 yılları arasında birleşik devletlerdeki  Waldorf liselerinden mezun olan öğrencilerin yüzde 94’ü yüksek okula katılmış, Oberlin, Berkeley ve Vassar gibi prestijli kurumlar başı çekiyor. 

Tabii ki bu durum sürpriz olmayabilir, bu çocuklar  seçilmiş özel okulları araştıran iyi eğitimli ailelerden geliyor, anlaşılacağı gibi genellikle de masrafları karşılayabilecek aileler. Yani teknolojik olmayan eğitim araçlarının etkisini diğer faktörlerden ayrmak zor. Örneğin Los Altos okulundaki öğrencilerin velileri şunu söylüyor; Waldorf yaklaşımının geniş çalışma olanakları iyi öğretmenleri kendisine çekiyor, bu, diğer okullarda eksik olan güçlü görev duygusunu ortaya çıkarıyor.

Kesin bir kanıt olmayınca, konu nesnelliğe indirgenmekte, ebeveynlerin seçimleri ve fikir ayrılıkları tek bir kelime üzerinde duruyor: sorumluluk (engagement). Teknoloji ile donatılmış okulların savunucularına göre bilgisayarlar öğrencilerin ilgisini çekebilir ve aslında elektronik aletlerden uzak kalmış gençler onlar olmadan konsantre olamazlar. 

Ülke çapındaki okul kurullarını temsil eden Ulusal Okul Kurulları Birliğinde (National School Boards Association) eğitim teknolojileri yöneticisi olan Ann Flynn, “Okullar bu araçları satın alıp erişim sağlayabiliyorsa bile bunları kullanmıyorlar, çocuklarımızı kandırıyorlar” diyor.

Eski bir öğretmen ve Furman Üniversitesinde eğitim profesörü olan ve kamu eğitim metodları hakkında 12 kitap yazmış olan Paul Thomas, “Sınıfta teknolojiden kaçınan bir yaklaşımın öğretime daima yararı olur. Öğrenme insani bir deneyimdir. Edebiyat, matematiksel beceri ve eleştirel düşünceye ihtiyacınız varsa teknoloji oyalayıcıdır.” diyor.

Waldorf okullarındaki veliler de gerçek sorumluluğun iyi öğretmenler ve ilgi çekici ders planlarından geldiğini savunuyor.

Pierre Laurent, “Sorumluluk, insan ilişkileriyle, öğrencinin öğretmeniyle, yaşıtlarıyla ilişkileriyle ilgilidir.” diyor, 50 yaşında ve yüksek teknoloji işinde çalışıyor, zamanında Intel ve Microsoft’ta çalışmış. Waldorf okulunda üç çocuğu var, etkileyici bir aile, eşi Monica 2006’da burada öğretmen olmuş.

Teknoloji ile donatılmış okulların savunucuları çocukların modern dünyada rekabet edebilmeleri için ortamlarında bilgisayarlara ihtiyacı olduğunu söylüyor, Waldorf’un velileri buna karşı, bu beceriyi edinmek çok kolaydır, aceleniz ne? diye soruyor.

“Bu çok kolaydır. Tıpkı diş fırçası kullanmayı öğrenmek gibidir” diyor bay Eagle. “Google’da ve bunun gibi yerlerde beyin özürlülerin bile kullanabileceği kadar basit teknolojiler üretiyoruz. Çocukların yetişkin olduklarında bunları kavrayamamaları için bir sebep yok.”

San Francisco’daki Waldorf okulunda çok sayıda yüksek teknoloji çalışanı veli bulunuyor, hemen kuzeyinde  Mill Valley’deki Greenwood okulunun ise Waldorf akreditasyonu yok fakat onların prensiplerinden etkilenmiş.

California’da 40 civarında Waldorf okulu var, bağışlar dengesiz dağılmış, belkide bunun nedeni buradaki faaliyetlerin güçlenmesidir diyor Lucy Wurtz, eşi Brad ile birlikte 2007 yılında Los Altos’daki Waldorf Lisesinin kurulmasına yardım etmiş. Bay Wurtz veri merkezlerinin enerji ihtiyacını azaltmak için çalışan Power Assure’un başkanı.

Waldorf sistemi ucuza gelmiyor: Bayan Wurtz’un finansal desteğin olduğunu söylemesine rağmen  Silikon Vadisindeki okulların anaokulundan sekizinci sınıfa kadar yıllık öğretim bedeli $17.750 ve lisede $24.400. Waldorf’da çocuğu olan ailelerin elit özel ve devlet okullarından seçme imkanları var, yüksek eğitimliler ve liberal eğilimliler, eğitim konusunda sağlam bir bakış açıları var; yani çocuklarının ne zaman teknoloji ile eğitime hazır olacağı hakkında bilgi sahibiler ve teknoloji uzmanlığı ile bunlara erişim imkanı evlerinde yeterince var.

Öğrenciler teknoloye özlem duymadığı gibi tamamen uzak da değiller. Andie Eagle ve beşinci sınıf arkadaşlarıı bazen film seyrettiklerini söylüyor. Kızlardan birinin babası bir Apple mühendisi olarak çalışıyor ve dediğine göre babası bazen ondan hata ayıklama yaptığı oyunları test etmesini istiyor. Oğlanlardan biri haftasonları uçuş simülasyon programlarıyla oynuyor.

Öğrencilerin dediklerine bakılırsa ebeveynleri veya akrabaları telefonlar ve teknolojik aletler ile fazlasıyla haşırneşir olduklarında çocuklar mutsuz oluyorlar. 11 Yaşındaki Aurad Kamkar’ın dediğine göre geçenlerde kuzenlerini ziyarete gitmiş ve kendisini teknolojik aletleri ile oynayan ve birbirleri ile ilgilenmeyen 5 kişinin arasında otururken bulmuş. Onlara el sallamaya başlamış ve “Selam çocuklar, ben buradayım” demiş.

Babası Google’da çalışan 10 yaşındaki Finn Heilig, kağıt ve kalemle çalışmaktan -bilgisayar üzerinde çalışmaya nazaran- daha fazla keyif aldığını, bu sayede geçen yıllardaki gelişimini gözlemleyebildiğini söylüyor. 

“Geriye bakıp birinci sınıftaki el yazınızın ne kadar kötü olduğunu görebilirsiniz. Bunu bilgisayarlarla yapamazsınız, çünkü onda bütün harfler aynıdır. Zaten eğer kağıda yazmayı öğrenirseniz, bilgisayara su döküldüğünde veya elektrik kesildiğinde yazmaya devam edebilirsiniz.” diyor Finn. 


Ayrıca meraklısı için : http://dailynightly.nbcnews.com/_news/2011/11/30/9118340-the-waldorf-way-silicon-valley-school-eschews-technology

1 yorum:

  1. Okulda kale direklerine, yeni aldımız ağları gerip bağlamayamamıştık, 8-10 öğrencimle. Farklı sınıflardan öğrenciler, basit bir düğümü atamamışlardı. Sonra bir öğrenci ayakkabısını bağlar gibi fiyonk bağlayabilmişti. Bu tutukluk hali malesef zihinsel olarak da yaşanıyor çocuklarda. Basit paragraflar oluşturamama durumları artıyor, yaygınlaşıyor.
    Kamil SUVARİ

    YanıtlaSil